10 Ekim 2013 Perşembe

velo

                                                                                                                                                                              
                                                       velo ile başlayan hayal 

Bir süredir aklımda dolaşıp duran fikri, daha doğrusu fikirler yumağını biraz olsun netleştirmek adına yazmaya karar verdim. Yazarken bu fikrin yelkenlerinin dolması,  Ege’nin ve Akdeniz’in havasını hissetmek için Demis’i arka plana koydum, çalıyor. Ne de olsa bu coğrafyanın çocuğuyuz, geçmişte İskenderiye'den başlayan Beyrut, İzmir, Atina,İstanbul,Sicilya, Napoli,Korsika ve nihayet Endülüs’e kadar uzanan kültürün esintilerini solumak, duymak bir başka oluyor. Hele antik çağın en güzel coğrafyasında olmak bazen insanın ayaklarını yerden kesiyor. Neyse, bu bulutların içinden sıyrılıp konuya dönelim herhalde müzik işe yarıyor.
VeloSlow grubu ortaya çıkana kadar kendi başıma biner dururdum pisikletime. Şimdi grupla beraber elden geldiğince binerken zaman geldi geçti, arkaya baktığımızda 30’a yakın grupla biniş olmuş, ilkbahar bitmiş, yaz bitmiş sezon da bitiyor gibi. Bir kez bu binişlerden birinde acaba veloslow gibi bir kulüp olsa nasıl olur konusu geçti, ama sadece bir cümlecik geçti. İşte şimdi onu hatırladım, birkaç gündür de düşünüyorum, bir fikri kafamda olgunlaştırıp büyütüyor, büyütüyorum.  Artık paylaşma zamanı geldi, işte o yüzden yazıyorum, hemde size yazıyorum, onu da kısaca şöyle izah edeyim.
Bir defa birinci paragrafta bahsettiğim kültürün içinde olduğunuzu hissettim, hayatın hem ciddi hem de alaya alınan rollerinde sahne alıyorsunuz ( dayanak ; blog yazılarınızda ve VeloSlow tur özetlerindeki yaklaşımlarınızdan, post-modern tur özetleri hele #27 başka bir tatda ) diğer yandan spora olan samimi inanç ve bağlılığınız özellikle pisiklet sporuna, ki bizlerin ya da benim bağlanmamı sağladınız. Ardından bizde kendi çevremizi etkilemeye ve paylaşmaya giriştik, iyi de oldu. Birşeyler değişmeye başladı, her gün sokaklarda birşeyler değişiyor, umarım bu spor hak ettiği yeri günün birinde bu toplumda alır, ve tam anlamı ile yaygınlaşır.
İşte 100 yıl sonra 100 yaşında bir pisiklet kulübü olsa, kulübün hayal bile edemiyeceğimiz binlerce üyesi olsa, üstelik bu kulüb spor adına yararlı işlere imza atsa, üyeleri bu kulübün bir parçası olmaktan gurur duysalar, çok mu ileri gittim. Boşver ne hissediyorsam onu yazıyorum, yokuş aşağı. Klüp derken bu konsepti biraz daha açayım, aidat ödenen klasik bir dernek işleyişi gibi değil, VeloSlow'da olduğu gibi gerçek bir manifestosu olan buna sıkı sıkıya bağlanan bir kulüp olsun. Yani ekol sahibi bir kulüp, ama bu ekol nasıl yaratılır uzun bir süre mi alır?  bilmem.  Zaten bugünden yarına değil planımız.
En iyisi şöyle 100 sene sonraki bu kulübü anlatsam belki daha iyi olacak ;
Ülkenin bisiklet sporunda ekol olan son derece iyi kaynaklara sahip ve aynı zamanda çok iyi yönetilen bir kulübüdür veloclub_TR  kurallarına, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı hem altyapı hemde üstyapıda sportif başarıları olan, veteran kulüp üyelerine ölene kadar sporla yaşamasına imkan veren bir yapıya sahip.
Sosyal açıdan üyelerinin adeta evi gibi olan kulüp cafe ve restaurantları tema ve konseptleri ile tamami ile pisiklete adanmıştır. Görsel açıdan tam bir şölen sunan, yarışların beraberce izlendiği kritik edildiği, sunumların, eğitimlerin verildiği alanları/salonları olan bir kulüp.
Tabi kulübün başarılarının ve geçmişinin sergilendiği bir çeşit müze tüneli, aynı zamanda bisiklet ve bu spora ait gelirlerin elde edildiği ürünlerin satışlarının yapıldığı bir alan, çok mu ileri gittim acaba?. İsteseniz de fren yapmayacağım, mesela küçük bir çocuğunun elinden tutmuş bir baba üyesi olduğu kulübe gelir, çocuğuna müzeyi gezdirir, abilerinin başarılarına konu olan pisikletlere dokunurlar, çocuk gittikçe artan sorular sorar, sonra isterlerse sunum salonunda geçmiş yarışlara ait küçük videolar seyrederler, karınları acıkır, hemen velorestoya geçerler, buradaki menüler bildiğiniz menüler değildir. Pisiklete özgü menülerdir, yani makarna ve benzeri ağılıklı menüler, pisikletçilerin beslenme menüleri. İşte onlardan seçilen menü ile pisiklet sporcusunun damak lezzetine ortak olunur, kısaca herşeyi ile bu sporcuları hissedebilmek, yaşamaktır asıl olan. Kulübün her yerinde  özenle bu temalar değiştirilerek sırası ile işlenir. İşte siz de bundan sonrasını hayal edebilirsiniz, bir küçük örnek daha vereyim, mesela Tour Of Turkey çok gelişmiş, kendi klasmanında çok ilgi çeken bir tur olmuştur, önümüzdeki yıl 148.ncisi düzenlenecek, route belli olmuş, tanıtımlar yapılmış. Kulüp ise duyuru alanında bir ilanda şöyle diyor (ya da sosyal networkte) 148.nci TofT Sultan etabını turdan önce tanımak, pedallamak isteyenler hazır olsun, gidiyoruz. Gerisini siz hayal edin, hatta yokuşları hayal edin.
Her neyse, umarım bu kısa yolculukta yelkenleri dolan düşüncelerin hangi kıyıya çıkacağını kestirmek zor tabi, ama  pruvanız neta rüzgarınız kolayına olsun diyelim ve son noktayı koyalım.
Sevgilerimle,           10 Ekim Perşembe 2013
Nejdet Avcı     





Not1 : bu yazının ilham perisi Sarper Günsal'dır, yazıda kendisine bir mektup olarak ele alınmıştır, kendisinin hoşgörüşü çok diyorlar :)
Not2 : ben bu yazıyı bitirirken twetter’den bir mesaj geldi , yıllar öncesinden bunları hayal edenler varmış, Hasan Can Çavuş'a Allahtan rahmet diliyorum, belki de bunları hayal eden birçok kişi daha vardır.